Merhaba kıymetli okurlar. Felaketler yaşanan bir günün ertesinden buruk bir sesle selamlıyorum sizleri. Ülkemiz, milletimiz ve medeniyetimiz öyle sanıyorum ki bu denli peş peşe acılar yaşamamıştı daha önce. Uzun zamandır üzerine birşeyler söylemek istediğim bir sözün sanırım en uygun zamanı budur. Ne kadar yeltendiysem birşeyler demeye, hep anlam veremediğim bir şekilde ertelemelere maruz kaldı bu isteğim. Sözüme bir daha bu şekilde başlamamak temennisi ile yaşanan çığ felaketleri, uçak kazası, depremler ve askeri operasyonlarda Hakk'a yürüyen vatandaşlarımızı ve güvenlik güçlerimizi anıyor, kederli ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyor, yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum.
...
"Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir"...
Bu söz uzun zamandır çeşitli vesileler ile karşıma çıkıp duruyor. İlk okuduğumda çok geniş bir perspektifle harmanlayamamış olacağım ki, birkaç anı ile etkileşim kurup dağarcığımdaki köşesine yollayıp tekrar hatırlanacağı gün için beklemeye aldım. Aldım almasına da, orada çok kalamayacağını bilmiyordum ben de. Çünkü zamanla yaşanan hemen her olayda, edilen her sohbette yerinden kopup nöronlarıma yeni bağlantılar kurmaları için yardımcı oldu. Peki ne demek istemiş bu sözü söyleyen ve biz bunu ne kadar anlayıp hayatımıza tatbik etmişiz, bir bakalım.
Öncelikle her insanın doğduğu andan itibaren kendine özel bir hayatın kilidini açıp bembeyaz bir sayfaya kendine ve hayatına dair herşeyi nakşettiği konusundaki mutabakatımızı yineleyelim. Zira geçmişte tek yumurta ikizleri üzerinde yapılan deneylerle de bu durum kanıtlanmıştır. Yani birbirine olabilecek en fazla benzerlik oranına sahip olan bu insanların yaşam koşulları bile ne kadar eşit olursa olsun farklı kişiliklere ve görüş farklılıklarına sahip olduklarının köklü ve tartışılamaz bir kanıtı niteliğini taşımaktadır yapılan tüm bu çalışmalar. Hal böyleyken, yani aynı hayatı yaşayan ikizlerin bile birbirinden farklı özelliklere sahip olduğunu görüyorken nasıl olur da farklı hayatlar yaşayan insanların aynı kefede tartılması mümkün olur?
Bizler hayata başladığımız andan itibaren seçimini yapabildiğimiz ve yapamadığımız ırk, cinsiyet, aile, dünyaya gelinen coğrafya gibi konularda yargılamalara maruz kalıyor, karşımızdaki insanları da yine bu konularda kolayca yargılayabiliyoruz. Burada bu yargılamadan çok daha tehlikeli bir durum var ki, o daha vahim bir sonuç koyuyor ortaya. Birşeyler bildiğini zannedip, gördüklerini yanlış yorumlayıp, vardığı sonuçla insanlarda çok daha ciddi hasarlara sebep olanlardan bahsediyorum. Yani elimizdeki formül ve kullanmamız gereken veriler doğru iken, bu verileri formüldeki yerlerine yerleştirirken yapılan hatadan dolayı çok farklı bir sonuca ulaşmak da diyebiliriz bir bakıma.
Yani, başta yazdığım sözü bilip, şartları görüp, ortaya çıkması muhtemel olan binlerce sonuçtan sadece birini doğru sonuç kabul etmek yapılabilecek en büyük hatalardan biridir.
Bu bağlamda değerlendirebileceğimiz konulara tekrardan bir göz atınca bazı konularda ne kadar yanlış sonuçlara varacağımızı göreceğiz. Örneğin; ülkemize sığınan göçmenler. Yazacaklarımı siyasi saikle değil, vicdani ve insani saikle yazacağım. Dini, dili, milliyeti ne olursa olsun sizden yardım dilemiş bir mazluma kucak açmak, sizi herhangi bir kutbun tarafı yapmaz. Aksine insan oğlu insan yapar. Bizler sıcak evlerimizde , tok karnımızla, elimizde son model telefon , tablet ya da bilgisayarlarla çok kolay bir şekilde yargı dağıtıyorken bir zamanlar bizler gibi bir hayatı olan o insanların ne gibi yıkımlara maruz kaldıklarını, hangi acılarla karşılaşıp nasıl zorluklarla mücadele ettiklerini hiç düşünmüyoruz. İşin vahim tarafı ise, o insanların bu durumlarından utanacağımız yere istifade etmekte giderek daha fazla yarışır hale geliyoruz. Yıkık dökük evlerimizi fahiş fiyatlara kiralıyor, ederinin çeyreği maaşla işçi olarak çalıştırıyor ve daha bir çok acziyetlerini ve mecburiyetlerini kullanıp istifade etmeye çalışıyoruz. Üstüne üstlük ülkeden kovmaya çalışıp, aşağılıyoruz. Bizler medeniyetimizin bize aşıladığı düstur gereği mazluma kucak açmak zorundayız. Çünkü bizler, insanlığı kendine medeniyet edinmiş bir ecdadın çocuklarıyız. İnsanların hangi acılarla, hangi günahlarla, hangi zorluklarla ve yaşam şartlarıyla sınandığını bilmeden onları yargılamak yapabileceğimiz en büyük ve tehlikeli hatalardan biridir. Zira son zamanlarda başımıza gelen musibetlerin açıklamalarını basit doğal sebeplere bağlarsak ve yaptığımız zulmün bir karşılığı olabileceği ihtimalini göz ardı edersek, önünü alamayacağımız yıkımları kendi elimizle tetiklemiş olacağız.
Konuyu toparlayacak olursak, hen "An" ımızın kıymetini bilip, "Anlam" yüklediğimiz ve başkaları tarafından "Anlam" yüklenmiş olabilecek durumlara en üst perdeden itina gösterip, insanları doğru "Anlamak" için içinde bulundukları her şartı ve her ihtimali hesaba katıp öyle hareket etmeliyiz ki; hayat hem bizler hem de ortak bir dünya paylaştığımız diğer canlılar için daha yaşanabilir bir hâl alsın...
Bir sonraki yazıya dek esen kalın. Sevgiyle, saygıyla...